Şimdi anladık mı Erdoğan’ın niye hiç kimseyi feda etmediğini?
Şimdi anladık mı Erdoğan’ın bu güne kadar ne olursa olsun, bir kişiyi bile istifa ettirtmediğini, bir kişiyi dahi feda etmediğini? Gezi’de o kadar kişi öldürülürken bir valiyi bile görevden neden almadığını? Roboski’de 34 köylü katledilirken bir kişinin bile tırnağına neden dokunmadığını?
Bugün Erdoğan Bayraktar’ın açıklaması, ki Türkiye tarihinde yapılmış en önemli açıklamalardan birisi, göstermiştir ki Erdoğan’ın iktidarı aslında kağıttan bir kule gibi savunmasız, bir kişinin feda edilmesi ile yıkılacak bir çıkar ve rant ortaklığı imiş. Erdoğan’ın merkezinde olduğu bu ortaklığın çimentosu ise, ortaklığın her ne hâlükârda olursa olsun bozulmayacağına dair Erdoğan’ın sağladığı teminat imiş. ‘Ne olursa olsun ben sizi satmayacağım’ demiş Erdoğan. ‘Beraber yürüdük biz bu yollarda’yı halka söyler gibi yaparken asıl kendi yol arkadaşlarına söylüyormuş. Ama bu yol arkadaşlığı hocası Necmettin Erbakan’ınki gibi bir dava uğruna değil, rant ve çıkar uğruna imiş.
Neden bu ülkede bir sürü insan hep istifa bekledi? Zira iyi kötü parlamenter demokrasinin var olduğunu varsaymış, hükümetin de meşruiyet ve AKlanma için, pisliklerin içinden yeniden doğmak için, halkın gözünde ‘yeni bir başlangıç’ demek için arada bir bazılarını feda edeceklerini düşünmüştü. Ancak, 25 Aralık 2013 itibari ile, biz bir hükümet tarafından değil, başka bir yapı, başka bir şey, başka türlü bir örgütlenme tarafından yönetildiğimizi gördük. Bu güne kadar hep hükümeti destekleyenler vardı, hükümetten nefret edenler vardı, ama hemen herkes bir hükümet, siyasi bir parti, bir siyaset birliği olduğunu düşünüyordu. Böyle değilmiş, başka bir şey varmış karşımızda. Bir sürü insan tabi ki biliyordu, hissediyordu, bazı kirli şeylerin, değişen formatta yolsuzlukların döndüğünü, ama bunları ‘bir hükümetin yolsuzlukları’ olarak görüyordu, ‘siyasi otoritenin yolsuzlukları’ olarak görüyordu. BDP bir hükümetle mücadele ve müzakere ettiğini düşünüyordu, var olan siyasi bir iktidardır diye düşünüyordu, CHP ve MHP bir hükümeti eleştirdiğini zannediyordu. Son kertede ortada bir hükümet, bir siyasi yapı vardı, diye düşünülüyordu. Aslında yokmuş.
Ortada satılmayacağına dair güçlü bir güvene dayalı yolsuzlukla içiçe bir çıkar ve rant ortaklığı varmış. Erdoğan demiş ki ‘hiçbirinizi satmayacağım’. Bir şekilde halledeceğiz, demiş. Bu ‘bir şekilde’yi mümkün kılacak için halk desteği için de İslam kullanılmış, milliyetçilik kullanılmış, yoksullara yardım kullanılmış. Charles Tilly isimli ünlü sosyolog ‘Zor, Sermaye ve Avrupa Devletlerinin Oluşumu’ adlı dünyaca ünlü kitabında şunu der: ‘Devletler savaş yapmaz, savaşlar devletleri yapar’. Yani der ki, devlet elitleri her zaman topraklarını ve altındaki tebaalarını genişletmek isterler, bu yüzden de savaşırlar. Bu savaşları yapabilmek için de askere ve paraya ihtiyaçları vardır. Bütün bu ihtiyaçlarını karşılayabilmek için de vergi sistemleri, askere alma sistemleri, refah sistemleri, polis sistemleri kurarlar. Bunların hepsi de devlet dediğimiz şeyin ta kendisidir. Yani, savaş yapmak, devlet mekanizmasını kuran temel amaçtır, der.
AKP hükümetine bakınca aynı şey görülüyor. Şöyle demek lazımmış: ‘AKP hükümet yolsuzluğu yaratmaz, yolsuzluk AKP hükümetini yaratır’. Bu çıkar ve rant üzerine kurulmuş yolsuzluk yapısının en temel yapı, kurucu öğe olduğunu gördük. Bu yapıyı muhafaza etmek için bakanlıkların, taşra teşkilatlarının, polis ve yargının, cemaatle ortaklığın, yoksulluk yardımlarının, dinin, muhafazakarlığın milliyetçiliğin en verimli şekilde kullanıldığını gördük.
Güven herşeydi. ‘Tayyip Erdoğan bizi satmaz’ herşeydi. Ama Tayyip Erdoğan bir şekilde ekibini yarı yolda bıraktı, istifaları istedi. Neden istedi, zor soru. Muhtemelen kendi tabanından gelen baskı yüzünden. Belki Gül de baskı yaptı. Bilemiyorum. Ama sonuçta bunu yaptı. İlk kez birilerini yarı yolda bıraktı. Roboski’de satmamıştı, Gezi’de satmamıştı. Ve herşeyi kurtarmıştı. İlk kez birilerini yarı yolda bıraktı, ve anında satıldı. Kağıttan kule çökmeye başladı. Erdoğan Bayraktar, adeta ‘siz beni satarsanız ben de sizi satarım, her şeyi birlikte yaptık’ dedi. Adeta itirafçı yasasından faydalanmak istiyor gibi Bayraktar. Mehmet Baransu 19 Aralık’ta ona ilk sinyali vermişti: ‘Operasyonda gördügüm manzara şu; Erdogan Bayraktarla ilgili para, rüşvet yok. Oğlunun evinden de hiç bir şey çıkmadı. Bayraktar aklanır sanırım’. Belli ki, ‘biz seni koruyacağız’, dediler. Erdoğan istifasını isteyince, Bayraktar artık Erdoğan’dan gelen korumanın kalktığını anladı ve batan gemiden zıplayıp karşıya atladı. Bir gün geriye baktığında, Erdoğan muhtemelen yaptığı hiç bir şeyden pişman olmayacak ama 25 Aralık’ta yaptıkları için pişman olacak. Satmamak her şeyin özü imiş, satmak da sonun başlangıcı.
[Bu makalenin orijinali T24`te yayımlandı.]